7 Kasım 2011 Pazartesi

MANTAR / FUNGUS

Kasımpaşa'da Kastamonu- İnebolu köy pazarı kuruluyor pazar günleri.
Mesviminde her çeşit sebze ve meyveyi direk yetiştiricisinden alabiliyorsunuz.
Bu haftalarda çeşitli mantarları bulabilirsiniz.





















27 Ağustos 2011 Cumartesi

ZERRE TASARIM: KAİROS / İstanbul Arkeoloji Müzesi / Özlem Tuna

ZERRE TASARIM: KAİROS / İstanbul Arkeoloji Müzesi / Özlem Tuna
www.ozlemtuna.com
www.zerredesignstore.com
www.seraplamoda.com

KAİROS / İstanbul Arkeoloji Müzesi / Özlem Tuna



KAİROS / İstanbul Arkeoloji Müzesi de Serap Alp ile KAİROS koleksiyonu çektik... Pek yakında profesyönel fotograflar zerretasrım blog ta ve http://www.seraplamoda.com/
Arka planda çektiklerim. Özlem Tuna
www.ozlemtuna.com


















20 Ağustos 2011 Cumartesi

Cumhuriyet / Pazar 5 haziran 2011

İstanbul -Tarihi Yarımada'dan...


Öncelikle Cumhuriyet Pazar ekibinden Ayşe Hanım'a teşekkür ederek başlamak istiyorum.

Kendisinden böyle bir yazı hazırlama teklifi geldiğinde heycanlandım ve nasıl, ne yazabilirim diye düşündüm ve açıkçası biraz da endişelendim.

Tasarladıklarımı ürünlere dönüştürmek yıllardır doğal olarak yaptığım iş ve çevremdekiler ile aramdaki ifade dilimi de oluşturuyor. Fakat yazı yazmak çok daha farklı ve zor. Sonuçta benim işim tasarım yapmak ve arkasından üretimdeki problemleri çözmek... Yaptıklarımı yazıya dökmek bambaşka bir bakış açısı..Yazı yazmanın hiç kolay olmadığını son bir kaç haftada tekrar anladım. Aynı zamanda farkettim ki tasarımlarıma ve ürettiklerime farklı bir gözle bakmamı da sağladı yazı hazırlamak. İki hafta düşündüklerimi paylaşmayı sağladığınız için teşekkür ediyorum.


Mücevher tasarımını meslek olarak seçmek isteyenler için önerilerime başlamadan önce; endüstriyel tasarım, heykel ve seramik eğitimi alan öğrencilere bu sektörü boş bırakmayın diyorum. Maalesef ülkemizde mücevher tasarımında iyi eğitim veren yüksekokul yok denecek kadar az. Benim gözlemlediğim bu bölümlerden mezun olanlar genelde mücevher tasarımında başarılı olabiliyor. Mücevher sektöründe çalışmayı düşünen, bu bölüm mezunlarının belli bir altyapı ile başladıklarını gözlemliyorum. Rahat bir şekilde ilerleyip başarılı bir şekilde mezun olabiliyorlar. Güzel Sanatlar’da tasarım ve seramik eğitimi aldıktan sonra -biraz da şans eseri- mücevher tasarımı ve yapımı ile tanıştım ve bu dalı gerçekten çok sevdim. En büyük şansım mücevher işinde tasarıma önem veren bir firmada işe başlamak oldu. Bu firma benim için ikinci bir okul oldu diyebilirim. Burada mücevher tasarımı, kalıplama ve yapım süreçlerinin tüm ayrıntılarını pratik olarak öğrendim. 1996'dan bu yana kuyum ve mücevher sektöründe çok farklı firmalarda tasarımcı olarak çalıştım, yan, 2003 yılında tasarım ofisimi kurmadan önce. Bu zaman süresince sektörün her aşamasında bulunduğum için iyi bir gözlem yapma şansı yakaladığımı düşünüyorum. Sonuçta vücudumuz üzerinde taşıyabileceğimiz üç boyutlu objeleri doğru tasarlamak için iyi bir form bilgisine ve malzeme bilgisine ihtiyaç var. Yaptığınız obje ergonomik olmalı ve rahat kullanılmalı.

Bu konuda öğrenciler iki ayrı yolda ilerlenebilir: Bunlardan ilki bağımsız olarak tasarladıklarını üretmek ki bu da rotlarının mücevher ve kuyum piyasasının en işlek durağı, altın işletmeciliğinin kalbi, çoğunlukla üretimin usta-çırak ilişkileri ile ilerlediği, büyülü Kapalıçarşı ve Hanlar bölgesi. Bölge bu açıdan çok zengin, tasarımcılar için bir cennet…Böylece büyük yatırımlar yapmadan tasarladıklarını üretebilirler. Elbette burada, tasarım ve üretimden sonraki en önemli aşama, doğru bir şekilde pazarlamayı yapmak. Bu da ekip çalışması içinde olmayı gerektiriyor. Mücevher ve kuyum üzerine hiç tecrübesi olmayan öğrencilerin en az 2 yıl başka bir firmada çalışmalarını öneriyorum. Üretimin içinde olmaları çok önemli. Çalıştıkları malzemeyi iyi tanımaları , fiyatlandırmaları ve işçilikleri doğru yapıyor olmaları gerekiyor ki sonuç odaklı yürüyebilsinler. Bu da gerçekten tecrübe sahibi, oldukça gelişen ve olgunlaşan bir yapı...

İkinci yol ise endüstri üretimi içinde kuyum ve mücevher firmaları bünyesinde çalışmak. Ülkemizde kuyum ve mücevher sektörü her geçen gün gelişmekte, büyümekte ve yurt dışına yapılan ihracatlar artmakta. Sektördeki firmalar da İtalya'da üretilen ürünleri taklit ederek veya benzerlerini yaparak ekonomik olarak ayakta kalamayacaklarını farketmeye başladılar. Bize ait tasarımlara ve yeni bakış açılarına çok ihtiyaç var. Bu da eğitimli ve işini iyi yapan tasarımcılar aracılığı ile olacak..

İstanbul 'da yüzyıllarca, mücevher yapımı Kapalıçarşı çevresindeki hanlar ve bölgede mesleği icra eden -çoğunlukla Ermeni- ustalar aracılığı ile ilkçağlardan günümüze kadar süregelmiştir. Ayrıca kuyum gibi gümüş-bakır dövü teknikleri kullanılarak yapılan ev eşyalarının da üretimi küçük atölyelerde kendi içine kapalı bir şekilde yüzyıllardır yaşatılmaktadır.

90’lı yıllar ile ülkemizde başlayan ve gelişerek endüstrileşmeye başlayan sektörde yetişeme imkanı bulamayan kuyum ustaları yurt içi ve yurt dışı pazarda alıcı bulmakta zorlanmaya başladı ve bu sebeple trendlerin gerisinde kaldı.

İnanılmaz bir hızla gelişen kuyum sektöründe devreye farklı aktörler de girdi. Mühendisler, işletmeciler, kimyagerler, pazarlamacılar, tasarımcılar, vb. Sektörde gücü olan firmalar endüstriyel üretime öncelik verdiklerinde tasarımcılar dışındaki aktörler daha hızlı bir şekilde etkinlik ve verimlilik gösterdiler.


Şimdi sıra tasarımcılarda...Sektörün işini iyi yapan endüstriyel tasarımcılara çok ihtiyacı var ve kapılarını onlara açmaya başladılar. Tasarımcı artık firma sahibi ve satış ekibi ile birlikte çalışmalı. Bir odaya kapanıp günlerce çizim yaparak hedeflerimize ulaşamayacağımız ortada.

Fason üretimle yapılan ihracatlar ve düşük kar marjları ile ulusal rekabet gücü için kalıcı temeller oluşturulamıyor. Ancak bir tasarımcı olarak marka geliştirmenin ve yeni tasarımlar yapmanın, ulusal rekabet gücümüze güç katabileceği inancında olan bir çok firma var.

Son olarak sektörde çalışmak isteyen öğrencilere önerilerim;


  • Tasarım eğitimi almaları.


  • Mücevher kalıplamasını ve üretim koşullarının aşamalarını iyi biliyor olmaları

( sadece kağıt üzerinde çizim yapmak yeterli değil, işin mutfak kısmını iyi bilmiyorsanız çizdikleriniz sadece güzel yüzük, küpe ve benzeri çizimlerden ibaret oluyor. Tasarımın her aşamasında üretim olanaklarını düşünerek başlamak çok önemli.)


  • Araştırmacı ve meraklı olmaları.


  • Ekip çalışması ruhuna inanmaları ve denemekten korkmamaları.


  • Dünyada olup bitenleri takip etmeleri.


  • Tabii ki en önemlisi heyecanla ve severek işlerini yapmaları...


Heyecan duymadan yapılan bir şeyin ses getirmediğine ve sıradan olduğuna inanıyorum. Sonuç olarak ise farkındalığın heyecan olmadan yaratılabileceğine inanmıyorum.



Büyük Yeni Han / Mercan







19 Ağustos 2011 Cuma

KAİROS / Vücut Süsleri & Obje







İstanbul - Tarihi Yarımada'da tasarlamak ve üretmek...

İstanbul - Tarihi Yarımada'da tasarlamak ve üretmek...


Keyifli, hızlı, enerjisi yüksek…

Hiç kolay değil…

Uzun yıllar kuyumculuk sektöründe tasarımcı olarak çalıştım. Ya da şöyle demek daha doğru olur: Tasarım yapmak ve firmaların farklı bir bakış açısı yakalamalarını sağlamak için çabaladım,uğraştım. Takipçisi olduğumuz İtalyan firmalarına ait ürünleri taklit etmek yerine, kendimize ait tasarımlar ve ürünler nasıl ortaya çıkarabiliriz diye sorgulamaya çalıştım. Çalıştığım firmalara bir şey katamadığımı anladığım vakit -2003 yılında- kendi yolumda ilerlemek üzere kolları sıvadım. Bu işe başladığımda bunun hiç kolay bir yol olmadığının farkında değildim açıkçası. Uzun yıllar usta-çırak ilişkisi, aile şirketleri ve kemikleşmiş dar görüşlü bir sektörde okullu bir ‘’tasarımcı’’ olarak, ayakta durmaya çalışarak çok şey öğrendim. Ama bakış açımı daralttıklarını fark edip, enerjimi ve yapacaklarımı tutamadığımı gördüğümde, kendi firmamı açtım. Aynı anda, sudan çıkmış balık misaliydim. Ne yapacağımı bilemediğim zamanları hatırlıyorum. Daha yeni yeni ne yöne yürümek istediğimi görüyorum... Heyecan verici…

Yarımadadaki hikayeme geçmeden önce ‘’tasarım’’, ‘’mücevher tasarımı’’ ve ‘’İstanbul’da tasarımcı olmak’’ üzerine eklemek istediğim kısa kısa başlıklar var.

Tasarım için yapılmış en iyi tanım olarak aklımda kalan Roger Martin’in bir sözünü paylaşmak istiyorum: ‘’Tasarım, hedeflere ulaşmak için kol gücü yerine yeni akılcı yollar denemektir.’’

Yaratıcılık, çevremizde gözlemlediğimiz problemlere farklı bir gözle bakmakla başlıyor. Gelişen teknolojik fırsatları takip edip algılayarak yeni fikirler üretmek, bu fikirleri uygulamaya geçirmek önemli. Meraklı olup, çok okumak ve çalışmak gerekiyor. Dünyada olan biteni iyi takip etmek, aynı zamanda gözlemlemeyi de iyi yapmak şart.

Mücevher ve kuyum sektörü ‘’tasarım‘’ kelimesini çok kullanmaya başladı ki bu iyi bir gelişme. Uzun bir yol ve zorlu bir süreç bekliyor firmaları. Bakış açılarını değiştirmeleri, ‘’tasarıma” sadece ürün merkezli olarak bakmayıp firma politikası, ürün paketlemesi, sunumu ve pazarlama stratejilerini bir bütün olarak algılamaları gerekiyor. En önemlisi ise tasarımcı ile çalışmayı öğrenmeleri ve tasarımı firma stratejileri arasına sokmaları gerekiyor. Sektörde firmaları doğru yönlendirecek, eğitimli tasarımcıya çok ihtiyaç var.

İstanbul’da tasarımcı olmaya gelince; çok şanslı olduğumuzu görüyorum. Nüfusun her gün hızla arttığı kaotik bir şehir İstanbul. Zengin bir tarihin üzerinde, genç ve enerjik beğeniler, ne yapmak istediklerini daha net görmeye başladı. Farklı kültürler içindeki çeşitliliği ve zenginliği özümsedikçe olgunlaşıyoruz. Bunların hepsi tasarımın aradığı özellikler…

Tekrar tarihi yarımadaya döndüğümde; bağımsız çalışan bir tasarımcı olarak, ne kadar şanslı olduğumu Avrupa’yı, fuarları gezip gördükçe çok daha iyi fark ettim. Avrupa’da şehir merkezlerinde üretim bitmiş durumda. Tasarımcıların işleri çok zor; ya büyük firmalarda çalışmak zorundalar, ya da zar zor kendi imkanları ile yaptıkları prototipleri üretecek firma bulmalılar. İstanbul, merkez küçük üretim anlamında bir cennet. Bunu çok iyi kullanmamız ve yönlendirmemiz gerekiyor. Ve aynı zamanda da sahip çıkmamız gereken bir kültür mirası olarak bakmayı bilmemiz lazım. Özellikle kaybolmaya yüz tutmuş el işçiliği ile üretim yapan zanaatkar ve atölyeler ile yapacağımız iş birlikleri… Aynı zamanda Sultanahmet müzeleri, tarihi doku ve Kapalıçarşı - Hanlar bu konuda çok zengin... Yüzyıllardır bölgede var olan küçük atölye ve zanaatkarların enerjik ruhu, tasarımcı olarak beni besliyor, heyecanlandırıyor, kızdırıyor ve canlı tutuyor.

Vücut süsleri ve obje tasarlayan bir tasarımcı olarak genelde günlük hayat, atölyeler arasında bazen “küçük bir zincir parçasına olmayacak bir malzemeyi nasıl ekleyebilirim?”in peşinde koşturarak geçiyor. Her gün kazandığım yeni bir tecrübe ile öğrenmeye devam ediyorum.

Atölyeler arasında tasarladıklarımı görünür hale dönüştürme ve koleksiyonları hazırlama süreci çok hızlı... Bu tip küçük üretim olanakları içinde çok büyük paralar harcamadan, tasarımlarımı gerçekleştirerek her gün yeni kapılar açıyorum.

Bu bölgede çalışmam tasarımlarımda ister istemez bir ifade dili oluşturuyor. Üretim olanaklarını ne kadar zorlasam da, el işçiliği ve geleneksel malzemeler içinde çok hızlı hareket ediyorum. Her seferinde bölgedeki üretimin dışında farklı bir malzeme ve üretim peşine düşmek macerası da heyecanlı... Bunları bir arada kullanmayı becerebilmek ayrı bir çaba gerektiriyor. İlk üretimler her zaman heyecan ve enerji dolu oluyor. Prototip aşamasını geçip, seri (butik seri diyelim buna ) üretime geçtiğimizde ise ayrı bir macera yaşamaya başlıyoruz. Çalıştığımız atölyeler ve zanaatkarlar ile düzenli olarak, aynı kalitede üretim yapmayı sürdürmek kolay değil. Her seferinde kontrolü sağlayıp, diyalog halinde çalışmayı başarabilmek önemli.

Yeni bir koleksiyona başlamak her zaman farklı olabiliyor. Günlük hayatta okuduğum kitaplar, yediğim yemekler ve yaşadığım şehir içindeki yeni keşifler, şaşırtmacalar, keyifler bir araya geliyor. İstanbul ‘da yaşamayı seviyorum, harika bir şehir. Seyahat etmek de güzel ama her seferinde İstanbul’a dönüyor olmanın sıcaklığı bambaşka. Bu şehrin kaotik karmaşası içinde yakalanan enerjik dengeler hep ilgimi çekiyor ve bu şehir, karmaşık ruhu ile her zaman beni heyecanlandırıyor. Vücut süslerinde, objelerde; kısacası tüm tasarımlarımda, hepsi bir iletişim dili haline geliyor...

Konuyu seçip araştırmamı yaptıktan sonra, eskizlere başlıyorum. Kağıt üzerinde kalemle dans etmek harika, istediğiniz kadar özgür olabiliyorsunuz. Malzeme seçimi, kalıplama ve ilk üretimlerde bu özgürlük zaman zaman kısıtlanabiliyor. Üretim olanakları, malzemenin doğası, fonksiyonellik gibi ayrıntılara dikkat etmek gerekiyor.

Dünyadaki ve ülkemizdeki trendleri takip ediyorum, bu benim işimin bir parçası fakat ''Özlem Tuna'' koleksiyonları için trendlere uymak gibi bir çabam yok hatta bazen moda olmayan bir yarı değerli taşı ya da malzemeyi tasarımlarımın içine katmayı seviyorum.

''Özlem Tuna'' markası altında tasarladığım vücut süsleri, trendlerin takipçisi değiller. Her zaman farklı ve olmayacak malzemeleri bir arada kullanmak, gerektiğinde mücevherin fonksiyonelliği içinde zorlayarak gezinmek, farklı çıkış noktaları bulmak, denemeler yapmak… Benim için vücut süsleri; her seferinde farklı hikayelerin peşine düşüp, okumak ve öğrenmek..Malzeme ve üretimin peşinde koştuğum formlar ve seçtiğim konu, içindeki hikayelerde gezindikçe öğrendiklerimden oluşuyor.







18 Ağustos 2011 Perşembe








http://www.zerredesignstore.com/tr/
ÇİNİLİ SAHAN lokumlıuk şekerlik Zerredesignstore ile kapınıza getirelim...



KAİROS / Vücut Süsleri & Obje

KAİROS

Sürdürülebilir zaman..

Kairos; Zeus'un en genç oğlu, Yunan mitolojisinde fırsat tanrısı olarak bilinen tanrının omuzlarında ve ayaklarında kanatları var. Bu nedenle peşinden koşanlar değil, sadece karşısına çıkanların onu yakalayabileceği rivayet edilir.

Antik Yunan sözcüğü olan Kairos diğer anlamıyla; doğru, uygun zaman anlamına gelir. Antik Yunanlar zaman kavramı için 2 sözcük kullanırlardı: Chronos ve Kairos. Chronos nicelikselken, kairos niteliksel bir doğaya sahiptir.

Kronos kronolojik zamanı ölçer. Günlük bazda içinde yaşadığımız zamandır. Saatlerle , dakikalarla ölçülür. Kairos ise saatin gösterdiği zaman değil, bizim hissettiğimiz zamandır. Kaliteli kılınmış bir zaman dilimini ifade eder. Zamanın kalite ve değerini ölçer; nitelikseldir. Zaman nazik biçimde akarken bizim anda olmamıza izin verir. Onu yakalamak için yarışmaktan çok, ona katılırız. Bunlar ruhlarımızı besleyen anlardır.

Büyük şehirlerde yaşayan insanlara benzettim Kairos'u.. Biz de durmadan koşmaya devam ediyoruz, bir an soluk almaya zamanımız yok.. Oysa farkında olup bir an durduğumuzda zaman da durabiliyor. Hepsi bizim elimizde.Bunu fark ettiğim dönemde elimde bu küçük porselen tabaklar, zamanı unutup hayaller içinde gezinmemi sağladı.; Zeus'un en genç oğlu, Yunan mitolojisinde fırsat tanrısı olarak bilinen tanrının omuzlarında ve ayaklarında kanatları var. Bu nedenle peşinden koşanlar değil, sadece karşısına çıkanların onu yakalayabileceği rivayet edilir.

Antik Yunan sözcüğü olan Kairos diğer anlamıyla; doğru, uygun zaman anlamına gelir. Antik Yunanlar zaman kavramı için 2 sözcük kullanırlardı: Chronos ve Kairos. Chronos nicelikselken, kairos niteliksel bir doğaya sahiptir.

Kronos kronolojik zamanı ölçer. Günlük bazda içinde yaşadığımız zamandır. Saatlerle , dakikalarla ölçülür. Kairos ise saatin gösterdiği zaman değil, bizim hissettiğimiz zamandır. Kaliteli kılınmış bir zaman dilimini ifade eder. Zamanın kalite ve değerini ölçer; nitelikseldir. Zaman nazik biçimde akarken bizim anda olmamıza izin verir. Onu yakalamak için yarışmaktan çok, ona katılırız. Bunlar ruhlarımızı besleyen anlardır.

Büyük şehirlerde yaşayan insanlara benzettim Kairos'u.. Biz de durmadan koşmaya devam ediyoruz, bir an soluk almaya zamanımız yok.. Oysa farkında olup bir an durduğumuzda zaman da durabiliyor. Hepsi bizim elimizde.Bunu fark ettiğim dönemde elimde bu küçük porselen tabaklar, zamanı unutup hayaller içinde gezinmemi sağladı. genç oğlu, Yunan mitolojisinde fırsat tanrısı olarak bilinen tanrının omuzlarında ve ayaklarında kanatları var. Bu nedenle peşinden koşanlar değil, sadece karşısına çıkanların onu yakalayabileceği rivayet edilir.

Antik Yunan sözcüğü olan Kairos diğer anlamıyla; doğru, uygun zaman anlamına gelir. Antik Yunanlar zaman kavramı için 2 sözcük kullanırlardı: Chronos ve Kairos. Chronos nicelikselken, kairos niteliksel bir doğaya sahiptir.

Kronos kronolojik zamanı ölçer. Günlük bazda içinde yaşadığımız zamandır. Saatlerle , dakikalarla ölçülür. Kairos ise saatin gösterdiği zaman değil, bizim hissettiğimiz zamandır. Kaliteli kılınmış bir zaman dilimini ifade eder. Zamanın kalite ve değerini ölçer; nitelikseldir. Zaman nazik biçimde akarken bizim anda olmamıza izin verir. Onu yakalamak için yarışmaktan çok, ona katılırız. Bunlar ruhlarımızı besleyen anlardır.

Büyük şehirlerde yaşayan insanlara benzettim Kairos'u.. Biz de durmadan koşmaya devam ediyoruz, bir an soluk almaya zamanımız yok.. Oysa farkında olup bir an durduğumuzda zaman da durabiliyor. Hepsi bizim elimizde.Bunu fark ettiğim dönemde elimde bu küçük porselen tabaklar, zamanı unutup hayaller içinde gezinmemi sağladı.


ÇİNİLİ SAHAN / Yeni ürün