19 Ağustos 2011 Cuma

İstanbul - Tarihi Yarımada'da tasarlamak ve üretmek...

İstanbul - Tarihi Yarımada'da tasarlamak ve üretmek...


Keyifli, hızlı, enerjisi yüksek…

Hiç kolay değil…

Uzun yıllar kuyumculuk sektöründe tasarımcı olarak çalıştım. Ya da şöyle demek daha doğru olur: Tasarım yapmak ve firmaların farklı bir bakış açısı yakalamalarını sağlamak için çabaladım,uğraştım. Takipçisi olduğumuz İtalyan firmalarına ait ürünleri taklit etmek yerine, kendimize ait tasarımlar ve ürünler nasıl ortaya çıkarabiliriz diye sorgulamaya çalıştım. Çalıştığım firmalara bir şey katamadığımı anladığım vakit -2003 yılında- kendi yolumda ilerlemek üzere kolları sıvadım. Bu işe başladığımda bunun hiç kolay bir yol olmadığının farkında değildim açıkçası. Uzun yıllar usta-çırak ilişkisi, aile şirketleri ve kemikleşmiş dar görüşlü bir sektörde okullu bir ‘’tasarımcı’’ olarak, ayakta durmaya çalışarak çok şey öğrendim. Ama bakış açımı daralttıklarını fark edip, enerjimi ve yapacaklarımı tutamadığımı gördüğümde, kendi firmamı açtım. Aynı anda, sudan çıkmış balık misaliydim. Ne yapacağımı bilemediğim zamanları hatırlıyorum. Daha yeni yeni ne yöne yürümek istediğimi görüyorum... Heyecan verici…

Yarımadadaki hikayeme geçmeden önce ‘’tasarım’’, ‘’mücevher tasarımı’’ ve ‘’İstanbul’da tasarımcı olmak’’ üzerine eklemek istediğim kısa kısa başlıklar var.

Tasarım için yapılmış en iyi tanım olarak aklımda kalan Roger Martin’in bir sözünü paylaşmak istiyorum: ‘’Tasarım, hedeflere ulaşmak için kol gücü yerine yeni akılcı yollar denemektir.’’

Yaratıcılık, çevremizde gözlemlediğimiz problemlere farklı bir gözle bakmakla başlıyor. Gelişen teknolojik fırsatları takip edip algılayarak yeni fikirler üretmek, bu fikirleri uygulamaya geçirmek önemli. Meraklı olup, çok okumak ve çalışmak gerekiyor. Dünyada olan biteni iyi takip etmek, aynı zamanda gözlemlemeyi de iyi yapmak şart.

Mücevher ve kuyum sektörü ‘’tasarım‘’ kelimesini çok kullanmaya başladı ki bu iyi bir gelişme. Uzun bir yol ve zorlu bir süreç bekliyor firmaları. Bakış açılarını değiştirmeleri, ‘’tasarıma” sadece ürün merkezli olarak bakmayıp firma politikası, ürün paketlemesi, sunumu ve pazarlama stratejilerini bir bütün olarak algılamaları gerekiyor. En önemlisi ise tasarımcı ile çalışmayı öğrenmeleri ve tasarımı firma stratejileri arasına sokmaları gerekiyor. Sektörde firmaları doğru yönlendirecek, eğitimli tasarımcıya çok ihtiyaç var.

İstanbul’da tasarımcı olmaya gelince; çok şanslı olduğumuzu görüyorum. Nüfusun her gün hızla arttığı kaotik bir şehir İstanbul. Zengin bir tarihin üzerinde, genç ve enerjik beğeniler, ne yapmak istediklerini daha net görmeye başladı. Farklı kültürler içindeki çeşitliliği ve zenginliği özümsedikçe olgunlaşıyoruz. Bunların hepsi tasarımın aradığı özellikler…

Tekrar tarihi yarımadaya döndüğümde; bağımsız çalışan bir tasarımcı olarak, ne kadar şanslı olduğumu Avrupa’yı, fuarları gezip gördükçe çok daha iyi fark ettim. Avrupa’da şehir merkezlerinde üretim bitmiş durumda. Tasarımcıların işleri çok zor; ya büyük firmalarda çalışmak zorundalar, ya da zar zor kendi imkanları ile yaptıkları prototipleri üretecek firma bulmalılar. İstanbul, merkez küçük üretim anlamında bir cennet. Bunu çok iyi kullanmamız ve yönlendirmemiz gerekiyor. Ve aynı zamanda da sahip çıkmamız gereken bir kültür mirası olarak bakmayı bilmemiz lazım. Özellikle kaybolmaya yüz tutmuş el işçiliği ile üretim yapan zanaatkar ve atölyeler ile yapacağımız iş birlikleri… Aynı zamanda Sultanahmet müzeleri, tarihi doku ve Kapalıçarşı - Hanlar bu konuda çok zengin... Yüzyıllardır bölgede var olan küçük atölye ve zanaatkarların enerjik ruhu, tasarımcı olarak beni besliyor, heyecanlandırıyor, kızdırıyor ve canlı tutuyor.

Vücut süsleri ve obje tasarlayan bir tasarımcı olarak genelde günlük hayat, atölyeler arasında bazen “küçük bir zincir parçasına olmayacak bir malzemeyi nasıl ekleyebilirim?”in peşinde koşturarak geçiyor. Her gün kazandığım yeni bir tecrübe ile öğrenmeye devam ediyorum.

Atölyeler arasında tasarladıklarımı görünür hale dönüştürme ve koleksiyonları hazırlama süreci çok hızlı... Bu tip küçük üretim olanakları içinde çok büyük paralar harcamadan, tasarımlarımı gerçekleştirerek her gün yeni kapılar açıyorum.

Bu bölgede çalışmam tasarımlarımda ister istemez bir ifade dili oluşturuyor. Üretim olanaklarını ne kadar zorlasam da, el işçiliği ve geleneksel malzemeler içinde çok hızlı hareket ediyorum. Her seferinde bölgedeki üretimin dışında farklı bir malzeme ve üretim peşine düşmek macerası da heyecanlı... Bunları bir arada kullanmayı becerebilmek ayrı bir çaba gerektiriyor. İlk üretimler her zaman heyecan ve enerji dolu oluyor. Prototip aşamasını geçip, seri (butik seri diyelim buna ) üretime geçtiğimizde ise ayrı bir macera yaşamaya başlıyoruz. Çalıştığımız atölyeler ve zanaatkarlar ile düzenli olarak, aynı kalitede üretim yapmayı sürdürmek kolay değil. Her seferinde kontrolü sağlayıp, diyalog halinde çalışmayı başarabilmek önemli.

Yeni bir koleksiyona başlamak her zaman farklı olabiliyor. Günlük hayatta okuduğum kitaplar, yediğim yemekler ve yaşadığım şehir içindeki yeni keşifler, şaşırtmacalar, keyifler bir araya geliyor. İstanbul ‘da yaşamayı seviyorum, harika bir şehir. Seyahat etmek de güzel ama her seferinde İstanbul’a dönüyor olmanın sıcaklığı bambaşka. Bu şehrin kaotik karmaşası içinde yakalanan enerjik dengeler hep ilgimi çekiyor ve bu şehir, karmaşık ruhu ile her zaman beni heyecanlandırıyor. Vücut süslerinde, objelerde; kısacası tüm tasarımlarımda, hepsi bir iletişim dili haline geliyor...

Konuyu seçip araştırmamı yaptıktan sonra, eskizlere başlıyorum. Kağıt üzerinde kalemle dans etmek harika, istediğiniz kadar özgür olabiliyorsunuz. Malzeme seçimi, kalıplama ve ilk üretimlerde bu özgürlük zaman zaman kısıtlanabiliyor. Üretim olanakları, malzemenin doğası, fonksiyonellik gibi ayrıntılara dikkat etmek gerekiyor.

Dünyadaki ve ülkemizdeki trendleri takip ediyorum, bu benim işimin bir parçası fakat ''Özlem Tuna'' koleksiyonları için trendlere uymak gibi bir çabam yok hatta bazen moda olmayan bir yarı değerli taşı ya da malzemeyi tasarımlarımın içine katmayı seviyorum.

''Özlem Tuna'' markası altında tasarladığım vücut süsleri, trendlerin takipçisi değiller. Her zaman farklı ve olmayacak malzemeleri bir arada kullanmak, gerektiğinde mücevherin fonksiyonelliği içinde zorlayarak gezinmek, farklı çıkış noktaları bulmak, denemeler yapmak… Benim için vücut süsleri; her seferinde farklı hikayelerin peşine düşüp, okumak ve öğrenmek..Malzeme ve üretimin peşinde koştuğum formlar ve seçtiğim konu, içindeki hikayelerde gezindikçe öğrendiklerimden oluşuyor.







Hiç yorum yok: